Azerbaycan'ın başkenti bugün eski Rusya ve Sovyet şehirlerinin en gösterişlisi ama tarihi olaylara ev sahipliği yapmış binalar bile tehdit altında
Gökdelenler ufku kaplamış, şehrin sakinleri bile rahatsız oluyor.
Bakü'yü ilk defa Sovyetler Birliği'nin son yılında görmüştüm. Liberalizm havası vardı ama sadece siyaseten; yeni partiler kuruluyordu, halk her şeyi konuşuyordu ve daha önce bastırılan Ermeni-Azeri gerginliği açığa çıkmak durumundaydı. Mirza Fetali Ahundov'un yıldönümü münasebetiyle bir araya gelmiştik; doğduğu şehir Şekî'yi de gördük. Taşralarda Sovyetler Birliği henüz yaşıyordu ama bir yönüyle de Sovyet devrindeki taşra rahatlığı hakimdi. İnsanlar Bakü'de konuşamadıklarını konuşuyordu. Orada derin Azerbaycan'ı kokladığımı hatırlıyorum.
Sonraki gidişim Azerbaycan'ın bağımsızlık dönemiydi. Haydar Aliyev'in son seneleriydi. Petrol zenginliği henüz kendini göstermiyordu. Şehirde bir darlık vardı, taşralarda elektrik kısıntısından bile söz ediliyordu. Yalnız yeni cumhuriyette asayiş berkemaldi. Bürokrasi ve siyasi hayat kontrol altına alınmıştı. Bir şeyi fark ettik ki, insanlar şiddetle eleştirseler dahi adeta Aliyev döneminden rahatsız değillerdi. En azından ehvenişer diye bakıyorlardı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Azerbaycan'daki darbe teşebbüsünden Aliyev'i haberdar etmekle galiba doğru seçim yapmıştı.
Bu sefer altı yıllık bir aradan sonra tekrar gittim. Bu dördüncü görüşüm, öbürlerine göre çok kısaydı. 19'uncu yüzyılın Bakü'sü ustalıkla restore edilmiş ve ortaya zengin bir Avrupa başkenti çıkmış. Tagiyev ve Nagiyev gibi yerli petrol milyarderlerinin Avrupa eserlerini ve yeni şark mimarisini örnek alan mimarlara inşa ettirdiği bir Bakü'ydü bu. Diyebilirim ki, eski Rusya ve Sovyet şehirlerinin gösterişli merkezlerinden biri olan Bakü bugün en gösterişlisi.
Müziğe düşkün bir toplum
Lakin gökdelenler ufku kaplamış, şehrin sakinleri bile rahatsız oluyor. Beni rahatsız eden bir konu da; birçok tarihi olayı ve anıyı barındıran, bir-iki katlı avlulu binalardan oluşan 19'uncu yüzyıl Bakü'sünün konut mahalleleri gökdelen tehdidi altında. Gözünün yaşına bakmadan yıkıyorlar, hatta Mustafa Suphi'nin evi ve gazetesini çıkardığı konut bile tehdit altında dediler. İşte bu ölçüyü kaçırmaktır. Bazı şeylere dikkat etmek lazım. Bakü elbette Azerbaycan'ın kalbi ve başkentidir ama Azerbaycan'ın dışında birçok toplumlar ve topluluklar için de anlamı olan bir şehirdir.
Bakü'nün yeni lüksü henüz diğer şehirlere yayılmamış vaziyette. Eski medeniyetin önemli binaları -ki bundan 19'uncu asrı kastediyoruz- modern Azerbaycan toplumunca benimsenmiş ve kullanılan yapılar. Opera, konser salonu, Reşid Behbudov Mahnı Tiyatrosu gibi yerler müziğe düşkün bir toplumla karşı karşıya olduğumuzu gösterir.
Bu hafta ikincisi yapılan Uluslararası Humaniter Forum'da problemleri derinlemesine tartışmaktan çok ortaya koymak ve "Biz de bu dünyada varız" mesajının verildiği açık. Süleyman Demirel beşeriyetin problemlerinin ne kadar karmaşık bir biçimde sürdüğünü ve çözümün güç olduğunu öne koydu. Eski Sovyet cumhuriyetleri açılım ve küresel olma sürecini nasıl değerlendiriyorlar. Din meselelerini ve dünyaya çıkışı başarıyla çözümledikleri doğru ama Batı dünyasının zenginlikleri yanında sorunları ve o dünyadaki coğrafya farklılıklarını ne derecede kavrayıp göğüsleyebileceklerini zaman gösterecek.
Topkapı arşivine yeni bina şart
Topkapı Sarayı 79 bin civarında esere sahiptir. Bunların teşhir edilebileni600'ün üzerindedir. Gerçi hiçbir müzede depolardaki eserlerin tamama yakını bile sergilenemez. Bu yüzden zaman zaman sergiler yapmak gerekir. Son beş yılda sergiler açılmasına dikkat edildi. Müzemizde bundan başka, sayısı 250 bine ulaşan Osmanlı imparatorluk evrakı vardır. Bu zenginliğin içinde zamanın büyük devletlerinden gelen nameler de bulunur. Bugün hiçbir Avrupa ve Ortadoğu devletinin tarihi, Topkapı Osmanlı arşivindeki evrak incelenmeden yazılamaz.
Bu nedenle bu zengin arşiv için yeni bir bina, mesela İstanbul Valiliği arkasında eskiden sadrazamlığa ait olan Fossatti biraderlerin yaptığı Tanzimat'tan kalma arşiv binası uygun bir yer olarak düşünülmelidir. Topkapı Sarayı'nın diğer
bir zenginliği sayısı 16 bine varan yazma kitaplardır. Sırf Arapça, Farsça ve Türkçe değil; Slav dillerinde, Latince, Yunanca, Ermenice ve hatta Macarca yazma kitaplar bile bulunur. Bilhassa Fatih ve Kanuni kitap düşkünüydüler ve hayli zengin bir koleksiyon topladılar. Hintten Balkanlara en nefis minyatür koleksiyonlarından biridir.
Müzenin kayda değer ikinci zenginliği ise çok kişinin tekrarladığı gibi Kaşıkçı Elması değil, sayısı 12 bini geçen Çin porselenleridir. Çinlileri kıskandıracak kadar nadir parçalar vardır. II. Murad ve Fatih ile başlayan bu koleksiyon, son zamanlara kadar zenginleşmiştir. Elhak Sevr ve Saksonya porseleni gibi seriler de aşağı kalmaz. Kasım sonunda ise Venediklilerle açacağımız kumaş sergisi Topkapı'nın zenginliklerinin sadece hazineden ibaret olmadığını gösteriyor.
Büyük sorunlarımız da var, sonu gelmeyecek restorasyon ihtiyacımız var. Türk vatandaşlara bedava denecek
fiyata Müzekart ihdas edildiği için, ecnebilere uygulanan giriş ücretlerinin
çok düşük olduğunu ve artırılması gerektiğini belirtmeliyiz. Topkapı bilinçli ziyaretçi bekliyor.
Yorumlar
+ Yorum Ekle