Prof. Dr. İlber Ortaylı
23 Ekim 2011
Bizim emperyal prensesimiz
Neslişah Sultan güzelliği, zekası, bilgisi ve sportmenliğiyle yurtdışında bizi en iyi şekilde temsil etmişti. Murat Bardakçı onu son zamanların en iyi biyografi kitabında anlatıyor
4 Şubat 1921de son padişah VI. Mehmed Vahdettinin kızı Sabiha Sultan ve o sırada veliaht olan son Halife Abdülmecidin oğlu Şehzade Ömer Farukun ilk çocukları olarak dünyaya geldi. Doğumu resmi tebliğ ile ilan edildi, top atışıyla selamlandı ve tarihin gidişi itibarıyla hanedanının resmi defterine son üye olarak kaydedildi.
3 yaşında Türkiye topraklarını diğer hanedan üyeleri ile birlikte terk etmek zorunda kalan küçük Neslişah Sultan, doğduğu İstanbulu ancak 23 sene sonra Mısırın ikinci veliaht prensinin eşi olarak resmî bir sıfatla ziyaret edebildi. 1964ten itibaren de yeniden aldığı vatandaşlıkla İstanbulda ikamete başladı.
Ömrünün ilk 35 yılında iki sürgün yaşadı, hatta Cemal Abdülnasırın mahkemelerinde idam talebiyle yargılandı. Her iki sürgünde de mali sıkıntıya düştü. Hanedanının ananesinden, aldığı eğitimden ve müthiş hafızası, zekası ve ecdadı gibi spor yetenekleri ve güzelliği sayesinde hep önde dimdik durmayı bildi. Her zaman için Avrupadaki aristokrasinin, Furtwaengler gibi ünlü orkestra şefi ve sanatçıların dost olmaktan zevk aldıkları, onur duydukları bir portre oldu. Neslişah Sultan memleketini en mutantan biçimde temsil eden önde gelen Türklerdendir.
Murat Bardakçı çok uzun senelerden beri hanedanın güvenini kazanmış, gerekli evrakı toplamış, bu konudaki ciddiyetini ispatlamış bir yazardır. Neslişah son devir Osmanlı tarihini bambaşka bir açıdan ele alan trilogyanın ikinci kitabıdır. İlki son padişah Vahdettinin sürgün yıllarını anlatan Şahbaba idi, üçüncüsü de son padişahın kızı Sabiha Sultanın yazışmalarından oluşan bir kitap olacak. Bu kitapta Yahya Kemalin Türkçeyi en iyi kullanan dokuz kişiden biri diye nitelediği ve hakikaten kuvvetli kalemi olan Sabiha Sultanı tanıyacağız. Bardakçı kitabı elden bırakamayacağımız bir üslupla kaleme almış. Bu yılın değil, son zamanların en başarılı biyografi çalışması olduğunu itiraf etmeliyiz.
Lisan kullanışı hayranlık uyandırır
Sabiha Sultanın bir sözü vardır: Osmanlı İmparatorluğu Türklerin imparatorluğuydu, bu da Türklerin cumhuriyetidir. Sağlam düşünceye ve üsluba sahip bir Türk aydınının bu sözünü, genç hukukçu öğrencim Emre Öktemin devlette süreklilik üzerine yazdığı nefis İngilizce makale de doğrular. Ve Neslişah Sultanın kitabın sonunda yer alan şu cümlesi de dikkate şayandır: İstanbulda ne görüyorsam ecdadımın zamanından kalmadır.
Hiç kimse fazla söz etmesin,
o mirasın üstüne titriyoruz ve yaşamak için onlara tutunuyoruz. İstanbula ondan sonra dikilen ucubeleri ise göz ve gönül letafetimiz için günün birinde yıkmak zorunda kalacağız.
Neslişah Sultan artık yarım asra yakındır doğduğu ve sevdiği vatanında yaşıyor. Hayatının ilk 40 senesini bir dünya insanı ve seçkin bir kişilik olarak Mısırda ve Avrupada geçirdi, sağlam eğitim aldı. Bunda onun kendi gayreti rol oynadı. Tarih ve musiki bilgisi, botanik ve sanat tarihi bilgisi, lisanları kullanışındaki ustalık hayranlık uyandırır. En tuhaf ortamlarda dahi bir Osmanlı prensesinin vakar ve ciddiyetine sahip olmayı bildi. Kitapta; ünlü Ağa Hanın şatosunda Avrupa aristokratlarının en seçkinlerinin katıldığı bir partide gördüklerini istihfafla anlatan sayfaya göz atınız (s.294).
Neslişah Sultanın hayatı Nicete sefil ve hatta fakir sayılmazdı. Ne de olsa, büyükbabanın aileye desteği vardı. Ama Halifenin Müslüman ülke hükümdarlarından gelen yardımları dağıtacağı hanedan azası dünyanın dört bucağındaydı. Mütevazı yaşamak zorundaydılar. Mısıra yerleşmek zorunda kaldılar ve üç prenses kız kardeşin kısmeti de orada bulundu.
En ilginç kısım
Mısır yılları
Türk imparatorluğunu tuttuğu için tahtından edilen Hıdiv Abbas Hilmi Paşanın oğlu ve Mısır veliahtı Prens Abdülmünim ile evlendi. Bu evlilikten bugün Mısırın varisi sayılabilecek Prens Abbas Hilmi ve Prenses İkbal dünyaya geldi. II. Cihan Harbi patlamıştı. Avrupaya dönmek hayaldi. Her türlü entrikanın döndüğü Mısır ve Ortadoğuda her şeye rağmen sakin bir hayat vardı. Doğrusu Neslişah Sultan Mısırda ve bütün Ortadoğuda saygı duyulan genç bir prensesti; o aslında Osmanlının Sultanası idi. Bu arada Mısır veliahtının eşi olarak öbür Osmanlı prenseslerine 1952ye kadar nasip olmayan bir imtiyazı da oldu, Türkiyeye diplomatik vize ile girebildi.
1952de Genç Subaylar darbesi bu hayatı değiştirdi. İlk anda Prens Abdülmünim naib ve Prenses Neslişah da naibe olmuştu. Politikanın tam içindeydiler. Bence Mısır faslı bu hayatın ve bu kitabın en ilginç bölümüdür. Cumhuriyet ilan edildi. Abdülnasır Prens Abdülmünimin ve Neslişahın amansız düşmanı oldu. İdamdan kurtuldular. 1959da Mısırı terk etmelerine izin verildi.
Avrupada geçen birkaç yıl 1959un 29 Mayıs sabahı ile 1964 arasındadır ve mutantan bir devirdir. Emperyal prensesin haberlerini Avrupa dergilerinde görmek mümkündü. Ben Neslişah Sultanın varlığını ve resimlerini ilk defa Paris Matchta görmüştüm. 1964te Türkiyeye yerleşmesi, Türkiyenin sultanı benimsemesi ayrı bir olaydır. Bu zamanda Çetin Altanın üç prenses için kaleme aldığı kasidevi yazıyı birçok kimse gibi okudum. Çetin Altan Türkçeyi iyi kullanır ve bu bir şaheserdi. Buzlar çoktan kırılmaya başlamıştı. Bir ömür boyu nerede olursa olsun Türklerin prensesi idi ve bu ülkenin gurur duyulacak insanlarından olarak aramızdadır
Bu yazı 6,138 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Kasım 2011
Ülkeyi ıslah eden padişah
-
13 Kasım 2011
Büyük savaşın bitişi
-
6 Kasım 2011
Padişaha bayramda at hediye edilirdi
-
30 Ekim 2011
Temel ilke: Eser yerinde ağırdır
-
23 Ekim 2011
Bizim emperyal prensesimiz
-
16 Ekim 2011
Bakü günleri
-
9 Ekim 2011
Türkiyenin anayasaları nasıl hazırlandı?
-
2 Ekim 2011
Gençler onu iyi izlemeli
-
25 Eylül 2011
Hiçbir zaman efsaneleşmedi
-
18 Eylül 2011
Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
-
11 Eylül 2011
Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
-
4 Eylül 2011
Zamanın farkında olmak
-
28 Ağustos 2011
Ağustos ayı ve II. Dünya Savaşı
-
21 Ağustos 2011
Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları
-
14 Ağustos 2011
Hataydaki büyük görgüsüzlük
-
7 Ağustos 2011
Güney İtalya ve Osmanlılar
-
31 Temmuz 2011
Norveçteki caninin bize gösterdikleri
-
24 Temmuz 2011
Türk dostu Macaristan veliahtı
-
17 Temmuz 2011
Cem Sultanın trajik hayatı
-
10 Temmuz 2011
Kudüsün fethi
Yorumlar
+ Yorum Ekle