Prof. Dr. İlber Ortaylı
29 Mayıs 2011
Büyük Constantin ve İstanbul
558 yıl önce bugün Fatihin fethettiği İstanbulun kurucusu Constantin, kısa ömrüne çok şey sığdıran bir dahi imparatordu
Miladın 280inci yılının şubat ayında Naissos yani bugünkü Sırbistanın Nis kentinde doğdu. Constansius ile Helenanın oğluydu. Annesi kendinden evvel Hıristiyan oldu. Bu çok yaygın bir oluşumdur. Birçok pagan hükümdarın anneleri veya eşleri kendilerinden evvel vaftiz edilmiştir. Flavius Valerius Constantinusun annesi Helena, azize mertebesine çıkarılan ve Hıristiyanlığın mesela Bethlehemde İsanın doğduğu kabul edilen kilise, onun çivilendiği söylenen haç gibi birçok kutsal buluntularını keşfeden kadındı.
Constantin iyi bir asker olarak yetişti. Hayatı doğuda ve Tuna bölgesinde geçmiş demektir. Ren bölgesinde savaştı. İtalyada Romayı 326da sadece ziyaret etti. Gözüne kestirdiği ve parçalanmakta olan imparatorluk için birleştirici bir merkez olacağını umduğu yer, eski Bizantionun etrafında gelişen Nea Romaydı. Bugünün Sultanahmet Meydanı yani Hippodrom, Mese denen Divanyolu ortaya çıkmıştı. Nea Romayı ıslah etti ve Mese üzerinde bugün Çemberlitaş dediğimiz Apollon heykelinin bulunduğu sütuna kendi heykelini diktirtti. O zaman buraya Forum Constantin denirdi. Bugünkü Yenikapı ile Fener arasında kara surlarını çekti ve bölgeyi tamamen surlarla kuşattı. Marmaray kazıları ile bu surlar ortaya çıkıyor.
Eski Roma İmparatorluğunun getirdiği barış düzeni yani Pax Romana sona ermişti. Romanın muhtemel başkentinin savunması çok sağlam kuruldu. Adetler ve törenler hâlâ çoktanrılı Roma düzenindeydi. Şehir 330 yılı mayısının ortalarında resmen açılışını yaptı. İdus Maiae (mayıs ortaları) tanrı Merkürün kutsal günleriydi, açılış ve kuruluş günü olarak o gün seçilmişti. Constantinin vaftizi ve Hıristiyanlığı resmen kabul edilmiş bir söylentidir; 337 yılı 22 Mayısında ölürken vaftiz olduğu tekrarlanır; bunu Hıristiyanlar kadar Müslümanlar da böyle kabul ederler.
Onun döneminde Hıristiyanlık toplumda özellikle de orduda üstün konuma geldi
330dan itibaren şehir Konstantinopolis olarak anıldı. İleride şark dünyası, Müslümanlar ve Türkler de onu Konstantiniyye diye telaffuz edecektir. İyi bir askerin ve Allah inancına ulaşmış bir hükümdarın adı kimseyi rahatsız etmiyordu. 332de Gotları yendiğinde ve sonraki kuşatmalarda şehrin savunma sisteminin yararı görüldü. 334te de Sarmatları yendi; üstelik yendiklerini de devşirme askerler olarak ordusuna aldı. Çok da işe yaradılar.
Mesela Ariusun mezhebi onun pagan ruhuna ve Yunanlı mantığına daha uygundu ama 325te topladığı İznik konsilinde Ariusun aforoz edilip harcanmasına ve kilisenin öylece şekillenmesine canı gönülden katıldı. Mühim olan, kilisenin onun elinde olmasıydı.
Constantin dönemine kadar Romada Hıristiyanlık azınlıktı, rahatsız edici bir azınlığın diniydi. Varlıklarına ve ibadetlerine kâh göz yumulurdu kâh takip edilip zulüm görürlerdi. Onunla birlikte Hıristiyanlık bu imparatorluğun dini olmadı ama üstün konuma yükseldi; en azından orduda askerler arasında durum buydu. Yayılan Hıristiyanlığa karşı tepkiyi en çok onun bu şehirde doğan yeğeni Julianus gösterdi. Amcasının ölümünden bir yıl evvel, 336da, görmüş olduğu eski Yunan eğitiminin etkisiyle gizlice atalarının dinine döndü. Yazdıklarından bu aşamalar anlaşılıyor. Julianus 361de tahta geçip iki yıl sonra İranlılarla yaptığı savaşta ölene kadar hiç de kötü bir asker olmadığını gösterdi ve asıl önemlisi her yerde eski pagan mabetleri gezdi, tanrılara kurbanlar verdi. Bu hareketini bazı yerlerin halkı hoş karşıladı, bazı yerlerde ilgi göstermediler, tertiplenen törenler gülünç kaçtı. 33 yaşında yeni dünyanın gelişimine direnen bir aykırılık anıtı olarak ismini tarihe kazıdı ve gitti.
İki kayzerin arasında çağlara yön veren kent İstanbul
Constantin çok yaşamadı, dahilere iş yapmak için kısa ömür de yeter. 337de İznikte ölene kadar önce ortakları ve sonra düşmanları olan Licinius ve Maxentiusu ordusundaki Hıristiyan asker ve subaylar sayesinde bertaraf etti. Üstelik bu olayları; rüyasında haçlarıyla zafer kazanmış bir ordu gördüğünü söyleyerek Hıristiyan kitleler nezdinde ününü pekiştirdi. 326da ihanet ve tertiplerinden şüphe ettiği oğlu ve karısı Faustinayı öldürttü; üstelik karısı galiba girdiği hamamda haşlanmıştı. İktidar neler yaptırır.
Flavius Valerius Constantinus tarihin Büyük Constantininin 11 Mayıs 330da kurduğu şehrimiz, 1123 sene sonra 29 Mayısta bir başka büyük imparator tarafından fethedildi. Ateşli silahlar devrinin mareşali, en azından Constantin kadar klasik kültüre ve dillere vakıftı. İlaveten şark dillerinin kalem ustasıydı. 15inci yüzyılın tipik ve mükemmel hümanisti olan Fatih Sultan Mehmedden bahsediyoruz. Şehri fethetti ve hakkıyla Roma Caesarı-Kayzer-i Rum unvanını üstlendi. İki kayzerin arasında İstanbul dünya tarihinde en büyük metropol olarak çağlara yön verdi.
Constantin kendi koruduğu cemaat için İtalya Romasında ve İstanbulda birçok kilise yaptırmıştır. Romadakiler St. Paul Katedrali gibi ayakta, İstanbuldakilerin temelleri ortada. Çoğu sonradan yenilenmiş. Ayasofyanın imperial narteksindeki (giriş) mozaikte görüldüğü gibi İsaya o bu şehri, Justinian da Ayasofyayı hediye ediyor. Galiba 11 asırlık Bizansın en büyük iki kalıntısı onların bıraktıkları eserler toplamı... Üstüne gelen beş asır ise ayrı bir dünyanın oluşumu ve o parlak dönemi başlatan ve o mirası da reddetmeyen Fatih Sultan Mehmeddir.
Bir açıklama ve özür
İki hafta önceki Tarihin Arka Odası programında uzun seansın sonunda bana bir soru geldi. Mesajı okumadığım ve Bardakçı dostumu dinlediğim için Edward Thompson ile George Thomsonu karıştırmışım. Dinleyicinin sorduğu ünlü Edward Palmer Thompson, İngiliz işçi sınıfı tarihi üzerine-hatta hiçbir başka memleketteki işçi sınıfına nasip olmayacak- inceleme yapan ünlü tarihçi. Muazzam hacimdeki eserini titiz bir biçimde Uygur Kocabaşoğlu çevirdi, İletişim Yayınlarından çıktığını biliyorum.
Ben iyi duymadığım için soruyu George Thomson üzerine diye anladım ve en azından Edward Thompson kadar uzun ömürlü olan bir başka İngiliz tarihçiyi kastettim, George Thomson arkaik Yunan devri ve tarih öncesi Ege uygarlıkları üzerine kolay aşılamayacak araştırmalar yapan biriydi. Kısacası Edward Thompson sorulmuş, ben George Thomsondan bahsettim. Dinleyicilerden özür dilerim ve Uygur Kocabaşoğlunun yaptığı Edward Thompsonın İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu adlı kitabını okuyabildiğiniz kadar okumanızı hararetle tavsiye ederim.
Bu yazı 5,657 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Kasım 2011
Ülkeyi ıslah eden padişah
-
13 Kasım 2011
Büyük savaşın bitişi
-
6 Kasım 2011
Padişaha bayramda at hediye edilirdi
-
30 Ekim 2011
Temel ilke: Eser yerinde ağırdır
-
23 Ekim 2011
Bizim emperyal prensesimiz
-
16 Ekim 2011
Bakü günleri
-
9 Ekim 2011
Türkiyenin anayasaları nasıl hazırlandı?
-
2 Ekim 2011
Gençler onu iyi izlemeli
-
25 Eylül 2011
Hiçbir zaman efsaneleşmedi
-
18 Eylül 2011
Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
-
11 Eylül 2011
Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
-
4 Eylül 2011
Zamanın farkında olmak
-
28 Ağustos 2011
Ağustos ayı ve II. Dünya Savaşı
-
21 Ağustos 2011
Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları
-
14 Ağustos 2011
Hataydaki büyük görgüsüzlük
-
7 Ağustos 2011
Güney İtalya ve Osmanlılar
-
31 Temmuz 2011
Norveçteki caninin bize gösterdikleri
-
24 Temmuz 2011
Türk dostu Macaristan veliahtı
-
17 Temmuz 2011
Cem Sultanın trajik hayatı
-
10 Temmuz 2011
Kudüsün fethi
Yorumlar
+ Yorum Ekle