Prof. Dr. İlber Ortaylı
5 Haziran 2011
Turizmin 50 yılı
Turizmin en başarılı yatırımlarına ödül verilen bir geceye katıldım, ta 1963
yılına geri gittim
Çarşamba gecesi Esma Sultan Yalısında Eurobank Tekfen ile Ekonomist ve Capital dergilerinin bu yıl ikincisini verdikleri Türkiyenin en başarılı turizm yatırımları 2011 ödülü sahiplerine verildi. Ödüller 12 daldaki işletmelerin faaliyetlerinin incelenmesi ve geniş bir jürinin oylamasıyla sahiplerini bulmuş oluyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay Türkiye turizminin dünyadaki ilk 10a girdiğini, Antalyanın ise dünyadaki dördüncü turistik şehir olduğunu söyledi.
İkinci önemli haberi, imparatorluk devrinde Berlin müzeleri ile yapılan bir restorasyon antlaşmasına rağmen nerdeyse 100 yıldır sahibine iade edilmeyen Berlin müzelerindeki Boğazköy sfenksinin iadesidir. 25 yıl evvel ben de iade için Berline giden heyette üyeydim. Berlin müzelerinin nasıl bir pişkinlikle bu eserin üstüne yatmak istediğini doğrusu hayretle gözlemiştim. Şık bir durum değildi, bu ve bunun gibi olayların düzeltileceğini ümit etmek lazım.
Sefil değil ama fakir ve muhteşem bölge
Törende THYnin, Rixos oteller zincirinin, Tarihi Pera Palasın ve Kütahyanın Güral porselenlerinin aldığı ödüller beni ta 1963e götürdü. Ankarada Basın Yayın ve Turizm Bakanlığının minicik bir Turizm Dairesi, turist tercüman rehberi kursu açmıştı. Daire başkanı Mukadder Sezgindi. Bizde rastlanmayan tipte girişimci ve yaratıcı bir bürokrattı. Ben de kursiyerler arasındaydım. Küçücük turizm dairesi, memuriyeti olmayan bu elemanları yani bizleri fahri olarak şehirdeki turist enformasyon bürosunda ve yurtiçi turizm envanter anketlerinde kullanıyordu.
O tarihte Kastamonuyu, Safranboluyu sonra Mardin ve Diyarbakırı gördüm. Ne büyük bir fırsat olduğunu sonradan daha iyi anladım. Tabii Mardinde turistin adı bile geçmezdi. İnsanlar hâlâ 1940larda orada Aramca ve Suryani kilisesi tetkikleri için gelen Helmut Ritteri hatırlıyordu. Sefil değil ama fakir bir bölgeydi ve muhteşemdi. Eski medeniyete kimse daha el sürememişti.
1963te sınırlarımızdan sadece 120 bin kişi girdi
İster istemez Türkiyenin turizm yapısıyla ilgileniyordum. İstanbulda bile en muhteşem otel Hiltondu. Hiltonun kapısının dışındaki şöhreti efsaneviydi. Pera Palas henüz çok makbuldü ve Tarabyadaki Tokatlıyan (galiba adı Kervansaraydı) hoş bir oteldi. İzmirde İzmir Palas vardı. Ankarada ise Ankara Palas yarı kapalı bir oteldi. Bulvar Palas gibi bir-iki otel vardı.
Türkiye otelsiz bir ülkeydi. 1960larda Kuşadası, Çanakkale Troya, Denizli Pamukkale ve Kapadokya turizmi için minyatür Tusan otelleri yapıldı. Doğrusu hoş tesislerdi. Bugün bile hatırlanacak meziyetleri olan kuruluşlardı. Ama hepsi bu. Türkiyeye ne kadar yabancı geliyordu dersiniz? 1963 yılında sınırlarımızdan içeri 120 bin kişi girmişti. Turist henüz seyredilen bir yaratıktı.
Kapadokyayı, Hattuşaşı, Konyayı ve Efesi ziyaret edenleri hâlâ hatırlıyorum. Okuyan ve meraklı insanlardı. Değişik turist tipi; akademisyen, entelektüel... Hele bir demiryolu memuru vardı ki; Param olmadığı için üniversiteye gidemedim ama bütün hayatım Hititleri okudum demişti.
Torosları geçmek için maceralı yolculuklar
Antalya dahil bütün Türkiye vahşi diyebileceğimiz el değmemiş hoş bir ülkeydi. Ulaşım zordu, Antalya -Alanya arası yer yer toprak yoldu. Torosları geçmek için maceralı otobüs yolculukları yapmak lazımdı. Demiryolu dahi uzun süren zahmetli bir yolculuktu. Konaklama büyük sorundu. Gezginin yardımcısı önce Allah, sonra yardımsever ve efendi tabiatlı yerli halktı. Ben 1963 yılında Bursanın temizliğini ve halkının nezaketini unutamam. Anadoluda herkes gelene gönüllü rehberlik yapardı.
Bugün öyle değil. Onlarca büyük otel zinciri var, yurtiçi ve yurtdışı uçak seferlerinin sayısı yüksek, insanlarımız yurtiçinde de yurtdışında da çok geziyor. İlk defa bu sene Türkiye dışına çıkan yurttaşlarımızın sayısı yurda gelen yabancıların sayısını geçeceğe benziyor. Tabii yılın ikinci yarısında bu oran değişebilir. 1963ten beri 120 bin turist 30 milyonu buldu. O yıllarda özenilen İspanya turizmine hemen hemen yaklaşılıyor. Ama İspanya gibi İngiltere, İtalya ve Fransa ve hatta bütün kıtanın problemi aynıdır. Turistin sayısı değil, bıraktığı gelirin artması lazım. Gelir artışı ancak kültür turizmi ile mümkün olur; yani festivaller, kongreler uzun süreli konaklamalarla... Çevre sorunları bakımından az tahribat yapanı da budur.
Barış bu şekilde ebedi hale gelebilir
Törende Bakan Günaya Zeugma Mozaik Müzesinin açılışı nedeniyle bir ödül verildi. Gerçekten muhteşem bir müze. Antakya-Urfa-Antep üçgeni yukarı Mezopotamyanın en bereketli bölgesidir ve Roma mozaiklerinin alanını oluşturur. Kültürel yatırımlar gelen turistin niteliğini ve harcama miktarını da artırır. Önemli olan yılda 30 milyon turistin gelmesi değildir, harcamalarının yüksekliğidir. Turizm ve kültür alanında işbirliğimizin artacağı açık olan kuzey Suriyenin kurulacak müzeleri de katarsak nasıl bir kültür turizm patlamasının ortalığı nemalandıracağını düşününüz. Barış böyle yatırım ve kuruluşlarla oluşup ebedileşir.
Bu yazı 5,597 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Kasım 2011
Ülkeyi ıslah eden padişah
-
13 Kasım 2011
Büyük savaşın bitişi
-
6 Kasım 2011
Padişaha bayramda at hediye edilirdi
-
30 Ekim 2011
Temel ilke: Eser yerinde ağırdır
-
23 Ekim 2011
Bizim emperyal prensesimiz
-
16 Ekim 2011
Bakü günleri
-
9 Ekim 2011
Türkiyenin anayasaları nasıl hazırlandı?
-
2 Ekim 2011
Gençler onu iyi izlemeli
-
25 Eylül 2011
Hiçbir zaman efsaneleşmedi
-
18 Eylül 2011
Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
-
11 Eylül 2011
Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
-
4 Eylül 2011
Zamanın farkında olmak
-
28 Ağustos 2011
Ağustos ayı ve II. Dünya Savaşı
-
21 Ağustos 2011
Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları
-
14 Ağustos 2011
Hataydaki büyük görgüsüzlük
-
7 Ağustos 2011
Güney İtalya ve Osmanlılar
-
31 Temmuz 2011
Norveçteki caninin bize gösterdikleri
-
24 Temmuz 2011
Türk dostu Macaristan veliahtı
-
17 Temmuz 2011
Cem Sultanın trajik hayatı
-
10 Temmuz 2011
Kudüsün fethi
Yorumlar
+ Yorum Ekle