İskandinavlar mükemmelliklerinden her zaman emindirler. Bütün dünya da onları sulhsever, çok demokratik ve ileri bir dünya görüşünün mensupları olarak görür. Ama bakıyoruz, ürün ortada...
Anders Behring Breivik, yaşı 32. Fiziki bakımdan bir sorunu yok gibi... Oldukça varlıklı bir ailenin çocuğu, tahsili iyi; ruh sağlığı için aynı şeyi söylemek mümkün değil. 1516 sayfalık Manifesto başlıklı metninde Avrupayı Müslümanlardan temizleyecek bir lider olduğunun işaretlerini veriyormuş.
İlk anda bütün Avrupada görülen marjinal ırkçılardan biri sayabilirsiniz. İsveç, Norveç, Danimarka aynı dili konuşuyor, lehçelerin aralarındaki fark çok az. Avrupa Birliğinden daha uzun bir birlik geçmişleri var, yani eğitimde, hukukta, toplum hayatındaki düzenlemelerde bu birlik ABninkinden daha eskiye uzanıyor. Bütün dünya onları sulhsever ve çok demokratik ve ileri bir dünya görüşünün mensupları olarak görüyor.
İşin garibi; İskandinav ülkelerinde yaşayan Türkler bu toplumlardaki kendilerine yönelik ırkçı davranış, ayrımcılık ve dünya görüşünden şikâyet ettiklerinde, memleketimizdeki seçkinlerin cevabının ayrı bir kapalılık ifade ettiğini söylemek gerekir. Siz de şalvar giyiyorsunuz, başınızı örtüyorsunuz, dil öğrenmiyorsunuz vs. gibisinden, kısmen doğru kısmen lâf anlamayan adamların cevapları...
Bazı konular tabu kalmalıdır
İskandinavlar mükemmelliklerinden pek emindiler. Üçüncü sınıf bir rejisör çıplak kadın resmi üzerine Kurandan ayetler yazıyor, bunu sanatsal yaratıcılık özgürlüğü diye niteliyorlar. Öbürü münasebetsiz karikatürler çiziyor, mazeret aynı. Bazı konuların tabu halinde tutulması gerektiğini herkesin anlaması lazım. Biteviye çıplak rahibeler veya para sayan Yahudi karikatürleri çizenleri hoş görmek mümkün değildir. Bu tip ucuzluklar seçkinlerin ırkçılığa karşı söylemlerinden ve anlaşılmaz tümcelerinden çok daha etkindir. Ürün ortada: Manyağın biri düşman olduğu Müslümanlardan önce davasına dikkat çekmek için kendi insanlarını öldürüyor.
Girilen şok ne kadar sürer? Gerçekten bir Rönesans ve rehabilitasyon mu getirir, yoksa aynı toplum dehşetle uyandığı uykusuna sırtını öbür tarafa dönerek devam mı eder? Bunu zaman ve o toplumun kurumlarındaki gerçek değişim gayreti gösterecektir.
Özlenecek bir devlet adamıydı
1923 yılında doğdu; küçük yaşta babasız kaldı. Ayntabın eski ailelerinden birine mensuptu; Göğüşler ve Daıler. Hatta sınıfsal bir şuurla birbirlerine akraba olan Antep eşraf ailelerinin en seçkin mensupları onun yakınlarıdır. Ama zengin bir çocukluk ve gençlik geçirdiği söylenemez; görgülü ve bilgili bir muhitte yetişmiştir. Ali İhsan Beyde bu özellik hep vardı. 1960tan önce seçkin bir gazeteciydi, Kim gazetesini çıkarıyordu. 1960tan itibaren resmen politikanın içindeydi. CHP kabinelerinin şık ve gösterişli bir bakanıydı. Rivayet değil; Basın-Yayın ve Turizm Bakanı iken Türkiyede çevrilen bir yabancı film setini ziyaret ettiğinde rejisörün Size filmde rol verelim dediği doğrudur. 22 yaşından beri CHPlidir. Eşi, Edebiyat Fakültesinden arkadaşı merhume Nezahat (Alemdar) hanımdı, bu evlilikten doğan kız çocukları hepimizin tanıdığı gazeteci Zeynep Göğüştür.
Ali İhsan Göğüş sonuna kadar İsmet Paşacı olarak kaldı. Tutarlı bir siyasetçidir. CHPnin, cumhuriyetin kurucu partisi olduğunu ve bu yapı ile devam edeceğini anlamıştır. Başkaları pek anlamadılar ve CHPnin değişimi hâlâ bir rayına oturamadı. Hayatının son yılına kadar müthiş bir hafızası olduğunu ve yakın tarihin en ayrıntılı isim ve olaylarını bildiğine şahit oldum.
Elitist (seçkinci) değildi ama yarım yamalak işlere, çeyrek çepelek eğitime fevkalade karşı olduğunu biliyoruz. Basın-Yayın ve Turizm Bakanı olduğu günlerde -ki ben o zaman henüz bir lise öğrencisi olarak bakanlığın alt katındaki ofisinde gönüllü çalışanlardandım- küçük turizm dairesinin büyük hamleler yaptığını gördük. Bakanlığın kadrosu en seçkin memurlardan oluşuyordu ve bu özellik bütün bozulmalara rağmen bugünkü Turizm Bakanlığının da temelini oluşturuyor. Turizm Bakanlığı birçok bakanlıktan daha seçkin ve nitelikli bir kadroya sahiptir.
En çok tevazuuna hayrandım
Siyasi hayatı CHP ile, daha doğrusu İsmet Paşalı bir CHP ile çerçeveliydi. Onun genel başkan olmadığı partide o da bulunmadı. Dolayısıyla 120 bin satan siyasi dergi Kimi çıkaran, 1957 seçimlerinde Gaziantep olaylarının sorumluluğunu yüklenerek hapishanede oturan, kurucu meclis üyeliği ve iki kere bakanlık yapan Ali İhsan Bey bir köşeye çekildi. Laiklik ilkesine ve cumhuriyetin kurucu kadrolarına tavizsiz bağlıydı. Türkçülük konusunda o çevrelere göre daha farklı bir tutum aldığı açıktır. Bu yönüyle Balkanlardaki sosyalist partilerin lider kadrolarına benzeyen bir fikir dünyası olduğunu düşünmüşümdür.
Ali İhsan Göğüş devletin bakanıydı, çalışkandı, hiçbir yolsuzluğa izin vermemişti. Okumayı severdi ve kendi açısından doğru seçtiği bir meslek olan tarihçiye yakışan, kuvvetli hafızası vardı. Ne yazık ki ben onu ancak 1980den sonra şahsen tanıyabildim. Ankaradayken daha sık görüştük, İstanbulda da hastalığından evvel ziyaret ederdim. Her zaman bilgisine hayrandım. Ama asıl hayran olduğum yanı tevazuuydu.
25 Temmuzda Şişli Camiinden son yolculuğuna uğurlandı. Musalla taşında şairelerimizden Didem Madak Çelik ile birlikte uğurlandı. Birlikte diyorum çünkü ilk defa bir cenaze namazında imamın cemaati mefta sahipleri olarak ayırmadığını ve birlikte şahadet getirmeye davet ettiğini gördüm. Allahın rahmeti üzerine olsun.
Yorumlar
+ Yorum Ekle