Prof. Dr. İlber Ortaylı
7 Ağustos 2011
Güney İtalya ve Osmanlılar
Fatih Sultan Mehmedin ideali Roma İmparatorluğunu canlandırmaktı. İtalya seferi başarılı olsaydı Türk kültür ve sanatında büyük değişiklikler yaşanabilirdi.
Malum İtalya bir çizmedir. Çizmenin topuğu Puglia eyaletidir, ucu da Calabria. Güney İtalyayı Napoli temsil eder. Napoli diliyle, yaşam biçimiyle, fakirliği ve zenginliği ile ayrı bir dünyadır. Kuzeyde ortaya çıkan Lega di Nord (Kuzey Ligi) bugün güneyi ayırmak istiyor, Napolinin merkezi olan Campania eyaleti daha güneydekiler ve Sicilya Adasından nefret ediyor ama İtalyayı asıl İtalya yapan bu bölgedir.
Fatihin ölümünden sonra Osmanlı dünyası
bir daha İtalyaya ilgi duymadı.
Fatihin Roma İmparatorluğu ideali
Fatih Sultan Mehmed Han İstanbuldan sonra gözünü Romaya ve İtalyaya dikti. İdeali Roma İmparatorluğunu canlandırmaktı. Macaristana veya Deşti Kıpçaka (yani Ukrayna steplerine) değil ve hatta Mısıra değil doğrudan Romanın batı kesimine yöneldi.
11 Ağustos 1473te Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasanın kuvvetlerini yenmiş ve Güneydoğu Anadolu değilse de Doğu Anadolunun bir kısmını topraklarına katmıştı. Akkoyunluların süvarisi Osmanlınınkinden aşağı kalmazdı; lakin Osmanlı ordusu artık ateşli silahlar düzeniyle çarpışan bir Rönesans ordusuydu. Aradaki rekabeti belirtmeye lüzum yok, bir tek örnek yeter; İstanbulun fethini Akkoyunluların resmi tarihi olan Kitab-ı Diyarbekriyye -rekabet ve kıskançlığın getirdiği suskunluktan- zikretmiyor gibi.
Herhalde doğudaki bu zaferle asıl hedefe yönelme vakti gelmişti. Otlukbeli Savaşından tam yedi yıl sonra Fatihin gözde komutanı Gedik Ahmet Paşa komutasındaki ordu ve donanma İtalyan çizmesinin topuğundaki Puglia eyaletinin stratejik merkezi konumunda olan Otranto Kalesini ele geçirdi. Bugün dahi tarihçilikte Gedik Ahmet Paşanın Otranto hâkimiyetinde; efsaneler, abartmalar, karalamalar, kasideler birbirine karışıp sürüp gidiyor. Papalık birkaç gün sonra
bu fethi öğrendiğinde Roma tam
bir paniğe kapıldı. 1481de Fatih Anadolu yakasına çıkarak tarihçilerin kalemiyle bilinmeyen bir sefere yöneldi. Aslında hedef belliydi. Gebze sahrasında ölen padişahın orduları muhtemelen ertesi gün Dil iskelesinden gemilerle İtalyaya doğru yöneleceklerdi. Türkiye tarihçiliğinin en çok olsaydı lı konusu budur. Rönesans dünyasının en renkli aydınlarından olan padişah II. Mehmedin Napoli ve Romayı ele geçirmesi, elbette ki Türkiye kültür ve sanat tarihinde bambaşka değişiklikler yaratırdı.
Ağustos ayının Türk tarihi için büyük değişiklikler yaratan bir ay olduğu bellidir. Daha 1444te Varna Savaşında
II. Muradın ordularını sıkıştıran ve 1444 Kasımında, II. Muradın ordularını az kaldı imha edecek olan ünlü Macar soylusu Hunyadi Yanoş bu savaşta
Kral Layoş ve Kardinal Cesarini gibi ölümü tatmadı ama
12 sene sonra aynı gün 1456da
öldü. Hunyadi, büyük komutandı. Haçlı ordularının başkomutanıydı. Otoritesi önünde herkes eğilirdi. Oğlu ise Macaristan kralı olan ve tahta geçen Matyoş Corvinustur. Viyanayı fethetti, Macaristanın o gün için özgün bir kuvveti olan kara kartallar ordusunu kurdu ama artan askeri masraflar ağır vergilere, köylü ayaklanmalarına mal oldu ve sarsılan ülkede alınan tedbirlerin hiçbiri 1526daki Mohaç bozgununu engelleyemedi.
Yeni hayal Viyana oldu
Fatihin ani ölümüyle, Otrantoya çıkan Gedik Ahmet Paşa da 13 ay kaldığı İtalyadan çekilmek zorunda kaldı ve 15. asır Türkünün özlediği gelecek için hayaller kurduğu bu kıtaya bir daha Osmanlı dünyası ilgi duymadı. Batıdaki hayal nokta Viyana oldu. Doğuda ise Yavuz Sultan
Selim, Suriye, Filistin gibi Maşrık Arap ülkelerini ve Mısırı fethetti. Kanuninin hedefi Macaristan ve Doğuda da Bağdat oldu. İtalya Osmanlının ilgi alanı dışına kaydı. Bununla birlikte Venedik ve
Cenova cumhuriyetlerinin
gerilemesi doğudaki toprak
kaybı denizci cumhuriyetlerin damarını kesen iktisadi düşüşle başladı, sebebi hiç şüphesiz ki Türk yayılmasıdır.
IV. Murad, Kuyucu Murat Paşanın
bıraktığı şiddeti devam ettirdi.
Kuyucu Murat Paşa
5 Ağustos 1611de 95 yaşındaki sadrazam Kuyucu Murat Paşa ölmüştü. Celali isyanları denen ve tarihçi açısından tahlili henüz tartışmalı ayaklanmalar Anadoluyu neredeyse kırk yıla yakın zaman kasıp kavuruyordu. Merhum hocamız Mustafa Akdağın bu konudaki Celali İsyanları eserinin üzerine yeni bir yorum halen gelmedi. Fakir köylüler, gelecek ümidini kaybetmiş medrese softaları, kapıkulu sınıfına girememiş levendler, tımar beratını elde edememiş cebelüler, devlete başkaldıranların (kimi eşkıya kimisi devlet adamı) peşine katılarak ortalığı kasıp kavuruyordu.
Devlet, imparatorluktan sonra Cumhuriyet devrinde dahi takip edilen yeni bir kurum yarattı. Müfettiş paşalar, isyanı bastıracak kumandanlar fevkalade yetkiliydi. Mali yetkileri vardı, yargı yetkileri vardı ve tabii idam ve cezalandırma yetkileri vardı. Doksanındaki devletlu vezir bir müfettiş paşaydı; Osmanlı İmpataorluğundan sonra cumhuriyet devrinde dahi izlenen fevkalade yetkili, vali ve komutanların ünvanıydı. Kuyucu Murat Paşa bazen düşmesin diye atının eyerine kendini bağlatırdı, ama aklı yerindeydi ve sertti. Görevini mistik bir şiddet ile yerine getirirdi. Suçluyu değil suç ihtimali hatta kabiliyeti olanını
bile cezalandırırdı. Siyaset ettiği gövdelerden
ayrılan kelleleri kuyulara doldurduğu için bu ünvanla anılmıştır. Şurası bir gerçek, 17. asırda IV. Muradın sert saltanatı da bunun üzerine binince, imparatorluğun asayişi avdet etti. Bu nedenle Kuyucu Murat Paşa devrine ve icraatına bazı tarihçilerin olumlu yaklaşmasının nedeni de budur.
Kuyucu Murat Paşa devrinden sonra çocukluktan çıkan IV. Muradın devri başlar, bilhassa onun Bağdat ve Revan seferleri boyunca geçtiği Anadolu kasabaları
ve şehirleri şiddetli cezalara sahne olmuştu. Osmanlı tarihinin Murat Paşa ve Sultan Muradlı bu dönemi devlet terörünün zamanıdır; lakin bir nevi restorasyon ve derlenip toplanma olduğu açıktır. Üstüne Köprülüler devri restorasyonu ancak bu sayede mümkün olmuştur; ta ki Viyana bozgununa kadar.
Bu yazı 5,868 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Kasım 2011
Ülkeyi ıslah eden padişah
-
13 Kasım 2011
Büyük savaşın bitişi
-
6 Kasım 2011
Padişaha bayramda at hediye edilirdi
-
30 Ekim 2011
Temel ilke: Eser yerinde ağırdır
-
23 Ekim 2011
Bizim emperyal prensesimiz
-
16 Ekim 2011
Bakü günleri
-
9 Ekim 2011
Türkiyenin anayasaları nasıl hazırlandı?
-
2 Ekim 2011
Gençler onu iyi izlemeli
-
25 Eylül 2011
Hiçbir zaman efsaneleşmedi
-
18 Eylül 2011
Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
-
11 Eylül 2011
Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
-
4 Eylül 2011
Zamanın farkında olmak
-
28 Ağustos 2011
Ağustos ayı ve II. Dünya Savaşı
-
21 Ağustos 2011
Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları
-
14 Ağustos 2011
Hataydaki büyük görgüsüzlük
-
7 Ağustos 2011
Güney İtalya ve Osmanlılar
-
31 Temmuz 2011
Norveçteki caninin bize gösterdikleri
-
24 Temmuz 2011
Türk dostu Macaristan veliahtı
-
17 Temmuz 2011
Cem Sultanın trajik hayatı
-
10 Temmuz 2011
Kudüsün fethi
Yorumlar
+ Yorum Ekle