En Sıcak Konular

Prof. Dr. İlber Ortaylı


Prof. Dr. İlber Ortaylı
21 Ağustos 2011

Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları



İstanbul imparatorluk başkentidir. Bu kentin ihtişamlı her tarihi binası otele çevrilemez

Kadın veya erkek; İstanbul’un iş çevrelerinde inşaatçı veya değil; irice sermayeli veya daha hacimsiz servet sahibi... Birçok simanın ortak yönleri İstanbul’u ve dünya başkentlerini yüzeyden tanımaktır ve buna rağmen sık sık kamu binalarının otele çevrilmesinden söz ederler. Bunların otel yapmak istediklerine Boğaz kıyısındaki bütün orta ve ilkokullar, hatta bizim Galatasaray Üniversitesi gibi binalar, kışla ve geçen asırlardan kalma karakollar dahildir. Kimse de onlara “Otel istiyorsanız ötede berideki çirkin binaları alıp yıkın ve özgün üslupla tersim edilmiş oteller inşa edin” demez. Belki bu yol onlara biraz pahalı görünür. Ama şehrin görünümünün böyle kurtulacağı ve turizm endüstrisinin ihtiyaçlarının böyle karşılanacağı açıktır.




Kolay para kazanmayı hiç değilse burada unutun
İstanbul imparatorluklar başkentidir. Burada Boğaz kıyısında kışla da olur, okul da olur, hastane ve hatta hapishane de olabilir. Hepsinin üstüne otel diye atlamanın teşebbüs zihniyetinden çok ucuzculuk ve görmemişlik olduğunu belirtmek gerekir.
“Yeni bir kavram ve sözcük icat edip kullanacağınız vakit önce yabancı dillere çevirmeyi deneyin” deriz; saçma mı yoksa oturaklı mı bir kavram bulduğunuz anlaşılır. Bu gibi sözde orijinal fikirlerinizi de mesela Barselona, Napoli, hiç değilse St. Petersburg’daki binalar üzerinde serdetmeyi deneyin, nasıl tepkiler alacağınızı görürsünüz.
Mesela Maçka Sanat Enstitüsü okul olarak kalmayacaksa niçin otel olsun? İstanbul’un büyük İtalyanlarından mimar Giulio Mongeri’nin bu Rönesans lahdi gibi muhteşem eseri, niçin Türkiye’den çıkan muhteşem klasik lahitlerin muhafaza edildiği veya 21 bin adet Topkapı Çin porselenin veya diğer Avrupa porselenlerinin sergilendiği dünyaca meşhur bir müze haline döndürülmesin? Basit düşünmeyi ve kolay kazanmayı hiç değilse İstanbul’da unutmak zorundayız.






Türkiye’de opera

Operaya ısınamadık ama sevmek zorundayız

Opera biz Türklerin sanatı değildir; hatta batı musikisine adım attığımız ve padişahlarımız başta olmak üzere bestekarlar yetiştirdiğimiz 19’uncu ve 20’nci yüzyıl başlarında bile opera eseri bestelemedik. Opera dünyasına adım atışımız gerçekten bir cumhuriyet reformuyla, bir planla olmuştur. İran şahının ziyareti sırasında büyük Atatürk’ün emriyle, 19 Haziran 1934’te İran ve Turan üzerine yazılmış bir libretto ile “Özsoy” operası Adnan Saygun tarafından bestelendi ve sahnelendi. Kadroda Semiha (Berksoy), Nimet Vahit,  Nurullah Şevket (Taşkıran) vardı. Opera sanatına halen ne kadar ısındığımız tartışılır. Ama hiç küçümsenmeyecek sesler çıkardık. Operayı sevmek ve bilmek zorundayız.
İstanbullular operayı alaturka musikinin büyük bestekârı III. Selim devrinde, yani 1797 yılında ve bizzat III. Selim’in sarayında ecnebi bir truptan tanıdılar. Bundan evvelki opera eserini 27 Şubat 1786 yılında İsveç sefaretinde kendisi bir orkestra şefi ve kompozitör olan İsveç elçisi Gerhard Johan Baltasar von Heidenstam sahneye koymuştu; doğrusu daha Avrupa Birliği kurulmadan önce tam bir ortak Avrupa eseriydi. “La Scuola de gelosi- Kıskançlar Okulu” adlı opera Giocoso de Caterino Mazzola’nın bir eseriydi. Operayı suflörüne varıncaya kadar külliyen Beyoğlu’ndaki sefaretlerin mensupları sahnelenmişti. Baş muğanniye bizzat İsveç sefiresi ve İspanya sefirinin kızıydı. Operanın bestekârı o çağda çok meşhur olan Antonio Salieri’ydi.
Demek ki 18’inci yüzyılın sonunda opera bu diplomatların eğlencesi olmaktan çıkıp dedelerimizin de eğlence hayatına girmeye başlayacaktı. Daha önce IV. Mehmed’in Edirne şenliklerinde yani 17’nci asırda bir Venedikli trubun bazı parçaları icra ettikleri söyleniyor.
Bu haziran ayında Avusturya başkonsolosu Paul Jenewein’in örgütlemesiyle Yeniköy’deki bahçede “Bastien und Bastienne” adlı bir opera temsili verildi. Eserin müziği Wolfgang Amadeus Mozart’a ait. Avusturya’da opera ve tiyatro tarihiyle meşgul olan bir Don Juan Arşivi var. Hans Ernst Weidenger arşivin kurucusu, doğrusu bu arşivle Türkiye’nin arasında da bağ kurdu. 18’inci yüzyıl kültür tarihinin ürünlerini kitaptan okumak ve yazmak aynında bu gibi opera temsilleri ve konserleri de hayata geçiriyorlar.

 


Bu yazı 5,068 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 20 Kasım 2011 Ülkeyi ıslah eden padişah
    • 13 Kasım 2011 Büyük savaşın bitişi
    • 6 Kasım 2011 Padişaha bayramda at hediye edilirdi
    • 30 Ekim 2011 Temel ilke: Eser yerinde ağırdır
    • 23 Ekim 2011 Bizim emperyal prensesimiz
    • 16 Ekim 2011 Bakü günleri
    • 9 Ekim 2011 Türkiyenin anayasaları nasıl hazırlandı?
    • 2 Ekim 2011 Gençler onu iyi izlemeli
    • 25 Eylül 2011 Hiçbir zaman efsaneleşmedi
    • 18 Eylül 2011 Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
    • 11 Eylül 2011 Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
    • 4 Eylül 2011 Zamanın farkında olmak
    • 28 Ağustos 2011 Ağustos ayı ve II. Dünya Savaşı
    • 21 Ağustos 2011 Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları
    • 14 Ağustos 2011 Hataydaki büyük görgüsüzlük
    • 7 Ağustos 2011 Güney İtalya ve Osmanlılar
    • 31 Temmuz 2011 Norveçteki caninin bize gösterdikleri
    • 24 Temmuz 2011 Türk dostu Macaristan veliahtı
    • 17 Temmuz 2011 Cem Sultanın trajik hayatı
    • 10 Temmuz 2011 Kudüsün fethi

    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,418 µs