Prof. Dr. İlber Ortaylı
11 Eylül 2011
Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
Bir defasında Ankaradan, Cumhurbaşkanlığı Köşkünde verilen bir resepsiyondan dönüyorduk; Jak Kamhi beyle 22.00 uçağına yetiştik. Uçağa girdiğimde ön sıralarda ayrı koltuklardan iki vatandaşımız ayağa kalktı, onu selamladı ve kendilerini takdim etti. Memleket için yaptığınız çalışmaları izliyoruz ve sizi çok takdir ediyoruz dediler.
Sayın Kamhi memnun olmuştu. Haklıydı. 500. Yıl Vakfının kurucularındandı, Türk-Yahudi toplumunun bütünleşmesine büyük yardımı olan bir faaliyetler bütünü bu vakıf sayesinde hızlandı. Osmanlı ve Türkiye Musevilerinin tarihi yeniden araştırma konusu oldu ve gençler bu alanı öğrenmeye yöneldi. Bugün birçok konu, hatta hoş olmayan olaylar bile bu sayede araştırılıyor; Türkiye aydınları Musevilerini tarihleriyle birlikte tanıdı ve sevmeye başladı. Jak Kamhi uluslararası arenada Türkiye lehine yapılan tanıtım ve propagandaya her zaman katıldı.
Küçük menfaatleri için çiğlik yapanlar
Bugünlerde Jak beyi ve eşi Tüli Kamhi hanımın isimlerini İstiklal Caddesindeki Botter apartmanı dolayısıyla duyuyoruz. Raimondo DAronconun mimarı olduğu Botter apartmanı art nouveau dediğimiz stilin en özgün örneklerinden biridir. Bir mirasla Sayın Tüli Kamhiye ailesinden hissesi geçmiştir. Soyca Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşadan geliyorlar. İstanbulun eski emlak sahibi ailelerinin pek azı miras çekişmelerinin dışında kalıyor. Zamana uyamayan mirasçılar yanlış işlemler ve bilgisizlikle emlakı bazen olur olmaz yerlere kaptırıyorlar.
Uzun süren kavganın üzerine yorumda bulunacak değilim. Zaten münazaalı taraflardan biri sayın Tüli Kamhidir, sayın Jak Kamhinin onun eşi olmanın ötesinde bu kavga ile taraf olarak ilgisi yoktur. Hal böyle iken memleketin hizmetinde en azından herkes kadar koşan bu ünlü sanayicimize karşı tarafın Kamhiler bu topraklarda barınmayacak, Jak Kamhiyi bu ülkeden göndeririz gibi çirkinlikler sergilenmesi affedilir gibi değildir. Bu gibi çiğliklerin bazı insanların küçük menfaatleri için bu masum halkın ve memleketin ismini ne hale düşüreceğini söylemeye hacet yok. Adalet herkese lazımdır.
İstanbula yeni arkeoloji müzesi
Yedi yıldır Yenikapı Langa civarında Marmaray metro projesinin kazıları devam ediyor. Marmaray projesinin dünya metropolü İstanbulun tarihi için nasıl yeni bilgiler getireceğini düşünüyorum. Yedi yıl önce burada bulunan 7nci yüzyıla ait Bizans gemileri, Theodosius devrine ait liman (5inci asır), 4üncü asra ait imparator Konstantin surları ve dahası bu dönemlere ait 80 küsur insan iskeleti tıp tarihi ve sosyal tarih açısından çarpıcı bilgiler getiren buluntulardır. Son zamanda M.Ö. 6 bin ila
5 bine ait Neolitik (yani cilalı taş) devrine ait ayak izlerini müze arkeologları buldular. Kazı başkanı İstanbul Arkeoloji Müzeleri müdürü Zeynep Kızıltanın bu konudaki açıklamaları çarpıcı. Bu buluntular medeniyet tarihi ve insanın antropolojisi açısından da önemli bilgiler verebilir.
Bu önemli buluntular bizi nereye getiriyor? Şurası açık, Marmaray suriçi İstanbulun altından geçtiğine göre nice sürpriz buluntulara rastlayacağız. Kazılar sırasında ani çöküntülerle birtakım sürpriz objeler ortaya çıkabilir.
İstanbul Arkeoloji Müzelerine yılda 8 bin parça eser geliyor. Marmaray kazıları yüzünden bu sayı artıyor. II. Abdülhamid devrinden kalma muhteşem İstanbul Arkeoloji Müzesi (Asar-ı Atika Müze-i Hümayunu) gelen eşyanın muhafazası, sınıflandırılması ve teşhiri için müsait mekân olmaktan çıktı. Kimse bu binaya ilave mekân inşasını düşünmesin. Bizzat Topkapı Sarayının ve Aya İrininin bulunduğu mekân bu tip yapılandırmalara müsait değil. Hatta Eski Şark Eserleri Müzesinin bile kısmen yıkılması düşünülüyor.
Adliye binası da hemen yıkılmalı
İstanbul mutlaka geniş bir arkeoloji müzesine ihtiyaç duyuyor. Bunun için de Sultanahmette boşaltılan adliye binasını da düşünmeyelim zira onun da yıkılıp altındaki arkeolojik zenginliğin çıkarılması lazım. İstanbulun ihtiyaçlarını karşılayamayan imparatorluğun defter-i hakani nezareti (Cumhuriyet devrinin İstanbul Tapu Kadastro Müdürlüğü) Türk İslam Eserleri Müzesinin ihtiyacı için düşünülmelidir veya Topkapı Sarayındaki muazzam çini koleksiyonlarının teşhirine ayrılmalıdır.
O takdirde tek çare İstanbul surları içinde Yedikule ile Marmara Denizi arasında uzanan, eski Gazhaneyi de içeren geniş alandır. Burada İstanbul Arkeoloji Müzesinin inşası gerekiyor.
Meslektaşımız Ahmet Emre Bilgilinin de öne sürdüğü gibi hâlihazırda Arkeoloji Müzesinin imparatorluk Arkeoloji Müzesi veya Asar-ı Atika Müzesi gibi bir başlıkla
o devrin buluntularını ve Sadrazam Ahmet Cevat Paşanın hediye ettiği değerli kitaplığı barındıran bir bina olarak hizmet vermesi düşünülmelidir. Bu gibi düşünceler bir hayal değildir, zarurettir. Büyük masrafları gerektirmez, yakın gelecekte tedbirsizlikten doğacak zarar ziyanı önlemeye yöneliktir
Bu yazı 5,142 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Kasım 2011
Ülkeyi ıslah eden padişah
-
13 Kasım 2011
Büyük savaşın bitişi
-
6 Kasım 2011
Padişaha bayramda at hediye edilirdi
-
30 Ekim 2011
Temel ilke: Eser yerinde ağırdır
-
23 Ekim 2011
Bizim emperyal prensesimiz
-
16 Ekim 2011
Bakü günleri
-
9 Ekim 2011
Türkiyenin anayasaları nasıl hazırlandı?
-
2 Ekim 2011
Gençler onu iyi izlemeli
-
25 Eylül 2011
Hiçbir zaman efsaneleşmedi
-
18 Eylül 2011
Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
-
11 Eylül 2011
Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
-
4 Eylül 2011
Zamanın farkında olmak
-
28 Ağustos 2011
Ağustos ayı ve II. Dünya Savaşı
-
21 Ağustos 2011
Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları
-
14 Ağustos 2011
Hataydaki büyük görgüsüzlük
-
7 Ağustos 2011
Güney İtalya ve Osmanlılar
-
31 Temmuz 2011
Norveçteki caninin bize gösterdikleri
-
24 Temmuz 2011
Türk dostu Macaristan veliahtı
-
17 Temmuz 2011
Cem Sultanın trajik hayatı
-
10 Temmuz 2011
Kudüsün fethi
Yorumlar
+ Yorum Ekle