Prof. Dr. İlber Ortaylı
18 Eylül 2011
Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
Osmanlının Afrikadaki son vilayeti Trablusgarpı kaybettiğimiz savaşın kararı, 1911 yılının eylül ayında alınmıştı. Muharebeyi kaybettik ama örgütlenme yeteneğimizi ve savaşçılığımızı gösterdik
Yüz yıl önce eylül ayı sonunda İtalya, Trablusgarpa çıkmaya karar vermişti. Yani Osmanlının Afrikadaki son vilayeti Trablusgarp ve müstakil Bingazi sancağından oluşan, bugünkü Libyaya... İtalya 29 Eylül 1911de bir notayla savaş şartlarının oluştuğunu belirtti. Doğru dürüst cevabı beklemeden, müzakereye girişmeden, bütün büyük devletlere Trablustan başka yere çıkmaya niyeti olmadığını belirterek 4 Ekim 1911de savaş ilan etti. Bütün İtalya ordusunun her sınıfı vilayete saldırmıştır. Bir ay içerisinde batıdaki Trablusgarptan doğudaki Bingaziye kadar bütün kıyıları işgal etmişlerdi. Fakat içerilere bir-iki kilometreden fazla nüfuz etmeleri mümkün olmadı. Açıktır ki İtalya, güçlü bir kolonyanist devlet değildi. Hazırlığı yoktu, daha evvel Somalide bir parça ele geçirmiş, Habeşistanda ise fena yenilmişti.
Tarihçilerimiz İtalyanın gaflet içindeki Türkiyeye saldırdığını belirtir. Afrikadaki son Osmanlı tümeni savaş olmaz diye düşünülerek Yemene gönderilmişti. Kumandan ve vali vekili Neşet Bey ancak kendisi gibi genç subayları gönüllü olarak yanında buldu. Enver Bey, Fethi (Okyar), Mustafa Kemal (Atatürk), Nuri Bey gibi bu subaylar resmen değil, gönüllü statüsüyle gönderilmişlerdir. Hilafete candan bağlı yerel halkın kendi etraflarında toplanmaları ve onların kısa zamanda eğitilmeleri ile İtalyanlar durduruldu. Tuaregler ile Bedevilerin yanında kuloğlu denen, Anadoludan yerleşme bazı küçük rütbeli subayların savaş gücü ile direniş sürdürüldü.
Geride sadece hilafet kaldı
İtalya az sayıdaki başarılı genç komutan ve direnen yerli halka karşı etkili olamayınca güney Ege adalarına çıktı. Bu arada Balkan Savaşı da çıkınca İtalya ile Uşi Anlaşması yapıldı. 360 yıllık hakimiyet İsviçredeki bu anlaşmayla bitmiştir. Trablusgarpı tahliye ettik. Fakat padişah naibi olarak vezir rütbeli bir memur gönderdik. Vakıflar ve halkın dini haklarını denetlenecek, din adamı tayini İstanbuldan Şeyhülislamlıktan yapılacaktı. İtalya 90 bin altın karşılık ödeyecek, İtalyaya verilen kapitülasyonlar ilga edilecekti.
Libyaya gönüllü komutanlar gitmeye devam etti. Yılmaz Öztunanın verdiği bilgiye göre Osmanlı hanedanının parlak genç subaylarından Şehzade Osman Fuat Efendi general rütbesi ile komutayı devraldı ve direniş devam etti. Trablusgarp ile Afrikadaki son Osmanlı vilayeti elden çıktı. Sembolik bir Osmanlı hilafeti kaldı ama İtalyanlar ile olan savaş, genç Türk komutanların etkin örgütlenme yeteneği ve savaşçılığını gösterdi. Libya halkının da diğer Afrika halklarına göre çok etkin savaşçılar oldukları anlaşıldı.
Ortadoğu ve laiklik
Başbakan Erdoğan, Mısır halkını yeni anayasada laikliği benimsemeye davet etti; Laiklikten korkmayınız dedi. Rejim değişirse yeni Suriye yönetimine de aynı tavsiyeyi yapacağına şüphe yok. Zira bu iki ülke Libya gibi değil. Mısırda kalabalık ve fakir halkın üzerinde iktisadi destek mekanizmalarıyla nüfuz edinen İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) maalesef Kobt Hıristiyanlara karşı tutarsız bir davranış içinde. Başbakanın tavsiyeleri, kitap ehli olan bütün gruplara mutedil ve eşitlikçi davranmayı öngörmektedir, doğrudur.
Suriyede ise başka bir tehlike vardır. Rejimin başındaki diktatör ailenin kimliği ile aynileşen Suriye Nuseyrileri (ki tahminen nüfusun yüzde 20si kadardırlar), bugüne kadar rejim tarafından dışlanan, hatta zulüm gören İhvan-ı Müslimin denen grup tarafından sert bir intikam ve hatta katliama hedef olma tehlikesi altındadır. Binaenaleyh bu iki Ortadoğu ülkesinde Osmanlı dönemindeki eşitlikçi yönetimin avdeti gerekli görülüyor. Bu bizim cumhuriyetimizin biraz gerisinde; sadece farklı mezheplere pasif korunma hakkının bağışlanmasıdır.
Kaddafi kendine özgü bir İslam mücahitliği (!) güden liderdi. Ama Sezarın hakkı Sezara; ne kılık kıyafette, ne yaşam biçiminde, ne de kadınların toplum ve devlet hayatına katılımında kısıtlamalar vardı. Hatta açılımın teşvik edildiği malumdur. Siz devrim kadınısınız, tavuk gibi doğuracağınıza devrime katılın nutukları onundur. Libya din ve mezhep ayrılıklarının hakim olduğu bir ülke değil.
Yeni Ortadoğunun yolu çok karışık. Arkasında uzun bir devlet tecrübesi, çatışmalı da olsa uzun bir demokrasi geleneği, sanayileşme ve toplumsal devrimler yatan Türkiyenin o sorunlu dünyaya eğilmesi zorunlu ve gerekli.
Bu yazı 5,658 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Kasım 2011
Ülkeyi ıslah eden padişah
-
13 Kasım 2011
Büyük savaşın bitişi
-
6 Kasım 2011
Padişaha bayramda at hediye edilirdi
-
30 Ekim 2011
Temel ilke: Eser yerinde ağırdır
-
23 Ekim 2011
Bizim emperyal prensesimiz
-
16 Ekim 2011
Bakü günleri
-
9 Ekim 2011
Türkiyenin anayasaları nasıl hazırlandı?
-
2 Ekim 2011
Gençler onu iyi izlemeli
-
25 Eylül 2011
Hiçbir zaman efsaneleşmedi
-
18 Eylül 2011
Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
-
11 Eylül 2011
Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
-
4 Eylül 2011
Zamanın farkında olmak
-
28 Ağustos 2011
Ağustos ayı ve II. Dünya Savaşı
-
21 Ağustos 2011
Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları
-
14 Ağustos 2011
Hataydaki büyük görgüsüzlük
-
7 Ağustos 2011
Güney İtalya ve Osmanlılar
-
31 Temmuz 2011
Norveçteki caninin bize gösterdikleri
-
24 Temmuz 2011
Türk dostu Macaristan veliahtı
-
17 Temmuz 2011
Cem Sultanın trajik hayatı
-
10 Temmuz 2011
Kudüsün fethi
Yorumlar
+ Yorum Ekle