Prof. Dr. İlber Ortaylı
14 Ağustos 2011
Hataydaki büyük görgüsüzlük
Eski Tabipler Odası başkanı Füsun Sayekin anısına çok önemli etkinliklerin düzenlendiği Hatay vilayetinin, 5 bin yıllık Antakya ismi silinmeye çalışılıyor
Dr. Füsün Sayeki ve eşi Prof. İskender Sayeki Hacettepedeki öğrencilik yıllarımda tanıdım. Oradaki kısa zamanında Füsunun ünlü bir göz uzmanı, İskender hocanın da bu memleketin şifa veren büyük cerrahı olacağını bilirdik. İkisinin de çok zeki, çalışkan ve düzgün oldukları anlaşılıyordu. İskender, Arsuzun toprak sahibi ünlü bir Ortodoks Hıristiyan ailenin çocuğu idi. Asırlardan beri iyi eğitim gören ailenin genç üyesiydi.
Füsun da hekim olup baba mesleğini sürdürecekti. Tabipler Odasının başkanı olarak onun kadar bilgili, kapsayıcı ve uzlaştırıcı bir meslek mensubu az görüldü. Genç denecek yaşta menhus hastalıktan gitti. Hepimizi tedavi eden hekim kendisine dikkat etmemiş, kansere hazırlıksız yakalanmıştı.
İskender Sayek hoca eşinin yaşarken çok mutlu olduğu ve gömüldüğü İskenderun Arsuzda onun adına her yıl sağlık ve kültür etkinlikleri programı düzenliyor. Muhtelif branşlardaki hekim arkadaşları de çevreyi geniş ölçekte sağlık taramasından geçiriyorlar, hayli yararlı oluyor. bir yandan da konferanslar veriliyor ve sergiler açılıyor.
Hiç bu kadar dingin olmadı
İskenderunda üç dil konuşulurdu. Arapça ve Türkçe doğuştandı; eğitimli zümreler de mutlaka Fransızca öğrenirdi. Fransızcanın büyük bir gerileme kaydettiği çağdaş dünyada İskenderun ve Arsuz bu dili halen muhafaza eden köşelerden biri.
Aslında İskenderun ünlü Hıristiyan Arap ve Müslüman toprak sahiplerinin bir arada yaşadığı bölgeydi. I. Cihan Savaşından sonra hepimizin bildiği gibi Fransanın manda yönetiminde kalan bu bölgenin, 1939da tekrar Türkiye Cumhuriyetine katılması bütün boyutları ile bildiğimiz bir tarih değildir. Çalkantılı dönemlerin sonunda şunu söyleyebiliriz: Hatay adını alan Antakya üreten ve zenginleşen bir bölge; tarihinde hiçbir zaman bu kadar dingin olmamıştır.
Bu nedenle bir noktaya işaret edeyim. Vilayetin adı Hatay yapıldı; Hatay vilayetinin merkezi olan yerleşmenin tarihi adı Antakya korunmuştu. Şimdi ise şehrin adı nüfus hüviyet kağıtlarında sessiz sedasız yeni bir uygulamayla sadece Merkez olarak yazılmaktadır. 5 bin yıllık Antakya isminin silinmeye çalışılması sözde milliyetçi bir idari tedbirden çok bir görgüsüzlüktür. Antakya ismiyle ve cismiyle bir kavmin ve devletin sahip olmakla iftihar edeceği, beşeriyetin en eski uygarlık bölgelerinden biridir.
Hayatından bezmiş, çaresiz papa: II.Pius
1464 yılının ağustos ayının ortasında anlı şanlı Papa II. Pius, İtalyanın Ancona şehrinde ağır hastalıktan sonra bedbaht ve hüsran içinde öldü. Enea Silvio Piccolomini papalığa ulaştığında sadece 13 yıldır rahipti. 40 yaşının olgunluğuna kadar bir Rönesans adamının hem verimli hem de çılgın hayatının ne gereği varsa yerine getirmişti.
1405 yılında Corsignanoda doğan Enea Silvio Piccolomini, Siena ve Floransada parlak bir hümanist eğitim gördü. Latince ve Yunancası mükemmeldi. Birçok dile intibak etti. Alman imparatorluk yönetiminin gözüne girdi. Romada ise özellikle kendinden evvelki Papa Calixtus ondan vazgeçemezdi. Piccolomini birinci sınıf bir diplomattı. Avrupa sarayları arasında her manevrayı yürüttü. Baş düşmanı Fransaydı ama tabii onlarla Türklerle olduğu gibi savaşamazdı. Rönesans diplomasisinin ustalıklarını kullanmayı tercih etti.
Bir yandan da keyifli bir hayatı vardı. Birkaç gayrimeşru çocuğu oldu. Arada Lucretia ve Euryalus adlı bugün bile okunan müstehcen bir roman yazdı. Rönesansta bir yönetici adayının sempati kazanması için bu gibi tiyatro ve roman parçalarını kaleme almasının kaçınılmaz olduğu anlaşılıyor. Dillerinin zenginliği ve hitabet ustalığının sonu yoktu.
Fatih Sultan Mehmede mektup yazdı, yollamadı
1447den beri Trieste piskoposuydu. Nihayet 19 Ağustos 1458de Papa oldu. II. Piusun başlıca hedefi Türklerdi. Konstantiniyyenin düşüşünü
o da pek unutamıyordu. Haçlı seferlerinin tertibi konusunda bütün Avrupa saraylarının boş vaatleri, ve hükümdarlar arasındaki çatışmaları seyretmekle çılgına döndü. Papa çaresizdi. Vatikan arşivleri ve kütüphanesini zenginleştirdiyse de o şehrin en kalıcı eserleri de ona ait değildir.
II. Mehmede gerçekleri tam kavrayamayan bir aydının safiyeti içerisinde bir mektup yazdı. Onu aqua pauci yani bir nebze suyla vaftiz olmaya ve cihan hakimiyetini pekiştirmeye davet ediyor, kendisine bütün yolların açık olacağını söylüyordu. Bu mektup yollanmadı. Fakat arşivdeki müsveddeyi Osmanlı tarihçiliğinin en kendini beğenmiş müverrihi Franz Babinger, Fatihe yazılmış mektup diye ilan etti. Aslında papanın içine düştüğü çaresizlik buhranını, ihtilâcı göstermekten başka değeri yoktur.
Haziran 1464te Avrupa ordularını ve Venedik donanmasını karşılamak ve takdis edip Türk imparatorunun üzerine göndermek için Ancona limanına ağır hasta biçimde ulaştı. Beyhude bir bekleyişten sonra güya Venedik donanmasının ufukta görüldüğü kendisine bildirildi. Vasiyeti açıktı, ümitlerinin kırıldığı Anconaya kalbini gömdürttü, naaşı da Romaya taşındı.
II. Pius öğrenilmiş klasik Helen mantığı yanında bağnaz Hıristiyanlığı, politik entrika düzeni içerisindeki çaresizliği ve yeni doğan Reform hareketleriyle mücadelesindeki yenikliğiyle tipik bir Rönesans adamıdır. Yükselen Osmanlı İmparatorluğu ve karşısında gerileyen İtalyan cumhuriyetleriyle, bezgin bir hayatın çaresiz ruhaniliğini II. Pius kadar kimse resmedemez.
Bu yazı 6,252 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Kasım 2011
Ülkeyi ıslah eden padişah
-
13 Kasım 2011
Büyük savaşın bitişi
-
6 Kasım 2011
Padişaha bayramda at hediye edilirdi
-
30 Ekim 2011
Temel ilke: Eser yerinde ağırdır
-
23 Ekim 2011
Bizim emperyal prensesimiz
-
16 Ekim 2011
Bakü günleri
-
9 Ekim 2011
Türkiyenin anayasaları nasıl hazırlandı?
-
2 Ekim 2011
Gençler onu iyi izlemeli
-
25 Eylül 2011
Hiçbir zaman efsaneleşmedi
-
18 Eylül 2011
Bir asır sonra Trablusgarp Savaşı
-
11 Eylül 2011
Kamhi ailesine yapılan çirkinlik
-
4 Eylül 2011
Zamanın farkında olmak
-
28 Ağustos 2011
Ağustos ayı ve II. Dünya Savaşı
-
21 Ağustos 2011
Çokbilmişler ve İstanbulun kamusal binaları
-
14 Ağustos 2011
Hataydaki büyük görgüsüzlük
-
7 Ağustos 2011
Güney İtalya ve Osmanlılar
-
31 Temmuz 2011
Norveçteki caninin bize gösterdikleri
-
24 Temmuz 2011
Türk dostu Macaristan veliahtı
-
17 Temmuz 2011
Cem Sultanın trajik hayatı
-
10 Temmuz 2011
Kudüsün fethi
Yorumlar
+ Yorum Ekle